Çocuğumuz okul çağına geliyor, en iyi sınıf öğretmenin yanına vermeye çalışıyoruz.
Bir akrabamız rahatsızlanıyor, en iyi doktora muayene etmeye çalışıyoruz.
Bir yakınımız tutuklanıyor, en iyi avukatı tutmaya çalışıyoruz.
Çok önemli ve değerli bir misafirimiz geliyor, en iyi yerde ağırlamaya çalışıyoruz.
Kıymetli bir taşınmazımız oluyor, en sağlam ve sözünde duracak müteahhitle anlaşma zemini arıyoruz.
Tatile çıkıyoruz bütçemize uygun en güzel yerde konaklamaya çalışıyoruz.
Nefsimizle ilgili konularda tercihlerimiz malum.
“En iyiyi, en güzeli, en sağlamı, en doğruyu” arama, bulma .
“En yakınımız olana, akrabamız olmasına takılmıyoruz. En iyi yakınımızsa, sevdiğimizse ayrı bir gururlanıyoruz.
Buraya kadar her şey normal ve doğal.
Fakat aynı nefsi iştahı, bencil yaklaşımı toplumsal işlerde istemek, yapmaya çalışmak anormal ve yanlış.
Hele devlet, dernek, parti işlerinde bu amaç küçülmektir, küçültmektir.
Şu kurumun başına A gelsin, benim akrabamdır. Bu partinin başına B gelsin benim dostumdur. Diyenler uzun vadede kaybetmekle kalmıyor, kaybettiriyor.
En doğruların, en layıkların, en ehillerin değer bulması, öne çıkması, yönetmesi, kazanması gereken zamanları yaşıyoruz.
Vasatların, tecrübesizlerin, yetersizlerin, başarısızların ; canımızı, malımızı, istiklalimizi ve istikbalimizi tehlikeye attığı, atabileceği en kritik zamanlardan geçiyoruz.
Dünya diken üstünde. Çevremiz yangın yeri. Hedeflerden biri de ülkemiz.
Kaybedecek zamanımız yok. Hata yapma lüksümüz hiç yok.
Hele küçük kişisel hesaplara takılma ihanet ile eşdeğer.
Teknolojik ve ekonomik güçleri ile başta Müslümanlar olmak üzere tüm dünyaya her türlü alçaklığı göstere göstere yapan bir terör devletiyle Suriye’de veya ülkemizde karşı karşıya gelmemiz kaçınılmaz.
Oturduğu yerden bir tuşa basarak 37 kişiyi öldüren, üçbinin üstünde insanı yaralayan ve herkesi sahip olduğu teknoloji ile tehdit edebilen adi bir terör devletini kişisel hırslar ve menfaatler peşinde koşanların öne çıktığı bir zeminde alt etmek mümkün değil.