Türkiye’nin fikir dünyasında herkesin sustuğu, çekindiği, döndüğü, büküldüğü anlarda hep bir adam dimdik ayakta kaldı: Nihat Genç. O sadece bir yazar değil, bu ülkenin aydınlık meşalesini elinde taşıyan kahramanlardan biridir. Sapına kadar vatanseverdir.
Yalan söylemeyi bilmez. Ekranlarda öfkelenir, bazen çok sert konuşur, çok da küfrederdi. Ama o küfürler hiçbir zaman sırıtmaz, bir ok gibi hedefine saplanırdı. Çünkü içinde isyan değil, adalet vardı.
Nihat Genç, düşene el uzatmayanlardan olmadı. Zulmün karşısında susmadı. Dalkavuklukla beslenen düzenin maskesini çekinmeden yüzlere çarptı. Onun kalemi, vicdanla öfkenin birleştiği yerden çıkardı. Evet, sivriydi. Evet, sarsıcıydı. Ama çoğunlukla haklıydı.
Hiçbir zaman ekranlarda gülümseyip perde arkasında çürüyenlerden olmadı. İktidarın da muhalefetin de peşine takılmadı. Onun yönü hep halka, hep hakikate dönüktü.
Bazen bir köylünün feryadında, bazen bir gencin isyanında, bazen bir annenin gözyaşında buldu sesini. O “Cumhuriyet”i iliklerine kadar benimsedi ve onun yılmaz savunucularından biri oldu.
Bugün kendisi yoğun bakımda.
Farklı düşüncelere sahip olsak da, bir “aydınlık savaşçısı”nın yaşam mücadelesi veriyor olması beni derinden etkiledi. Kalemini hiçbir makama, güce, zümreye satmayan keskin bir kalemin hayata tutunma çabası, aslında bu ülkede onurlu duruşun da ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.
Sessizliğe alışmış bir toplumun en gür seslerinden biri bugün suskun. Ama biliyoruz ki geçici. Çünkü bu ülkenin hala gerçeklere, hakikate, korkusuz kalemlere ihtiyacı var. En kısa zamanda, kaldığı yerden devam etmesini umutla bekliyoruz.
*DR. ÖZGÜR AYDIN*