Eski arşivlere göz attığınızda açıkça görülür: Su sıkıntısı her dönemde varlığını sürdürmüş, halkın gündelik yaşamını zaman zaman adeta felç etmiştir.
2006–2008 yıllarında Hesko Suyu kaynağındaki azalma üzerine Hizan İçme Suyu Projesi hayata geçirilmeye çalışıldı. Bu proje, aslında Devlet Su İşleri’nin yatırım programında yer almayan, sonradan eklenmiş bir çalışmaydı.
DSİ; su kaynağını belirledi, isale hattını döşedi, arıtma tesisini inşa etti ve ardından tüm sistemi Siirt Belediyesi’ne devretti.
Projenin mimarı, dönemin Belediye Başkanı Mervan Gül, yılların ihmalinin yükünü ağır bedeller ödeyerek omuzladı; halk ise unutamayacağı bir su sıkıntısını doğrudan yaşadı.
Ancak sonraki 10–15 yıl boyunca şehir, sanki su sorununu geride bırakmışçasına kısa bir rahatlama dönemi yaşadı.
Ta ki çevredeki yerleşimlerde yeni bir su ihtiyacı doğana kadar…
Ve işte o noktada, hazıra konma alışkanlığı yeniden sahneye çıktı.
Tillo’nun suya mı ihtiyacı var? Hizan’dan ver.
Gökçebağ mı susuz kaldı? Hizan’dan ver.
Kurtalan, Atabağ, Kayabağlar, onlarca köy de mi su istiyor? Hizan’dan vermeye devam et.
Peki, başka bir seçenek hiç düşünülmedi mi?
Bilmiyoruz.
Dahası, DSİ tarafından yapılıp Siirt Belediyesi’ne devredilen bu sistemin bedeli tamamen ödendi mi? Ne kadar borç kaldı?
Dağıtılan suyun bedeli, hizmet verilen yerlerden düzenli olarak tahsil ediliyor mu?
Özel İdare’nin sorumluluğundaki köylerin su ihtiyacının, Siirt Belediyesi’ne ait Hizan hattından karşılanması kararı nasıl ve kimler tarafından alındı? KÖYDES , BELDES Projelerinin ekonomik ömrü bu kadar mı kısaydı?
Bu soruların yanına birkaçını daha eklemek gerekiyor:
Belediye başkanlarının veya özel idare yöneticilerinin kapsamlı bir su stratejisi var mı?
Kuraklığın giderek arttığı bir dönemde, bu suyun bazı yerleşimlerde sulama amacıyla kullanılması, suyun ne kadar kötü yönetildiğini göstermiyor mu?
Ve devam edelim:
1. Hizan ve Botan kaynaklarından şehre giren yıllık su miktarı nedir?
2. Bu suyun faturalandırılan yasal tüketim miktarı ne kadardır?
3. Kayıp ve kaçak oranı nedir?
4. İlçelere ve beldelere ne kadar su verilmektedir? Bu miktarın ücreti tahsil edilmekte midir? Borç varsa, ne kadardır?
5. Kaç köy bu hattan su almaktadır? Bu köylere ne kadar su verilmekte, karşılığında ne kadar ücret alınmaktadır?
6. Arıtma tesisinden yararlanan ilçe, belde ve köyler hangileridir? İşletme giderlerine katkıları var mıdır?
Görünen o ki, sandık başında gösterdiğimiz özensizlik, bugün musluklarımızdan akmayan suyla karşımıza çıkıyor.
Unutmayalım: Su yalnızca bir ihtiyaç değil, aynı zamanda bir yaşam hakkıdır.
Bugün hesap bilime, akla ve planlamaya uygun biçimde sorulmazsa; yarın susuzluk bir kader haline gelir.
Suyun faturasını ödeyen her vatandaş, her damlanın hesabını sorma hakkına sahiptir.
Kuşkusuz, şehri yönetenlerin suyu sadece şehir için değil, çevre belde ve köylere de yönlendirmesi mümkündür. Ancak bu, adil bir paylaşım, şeffaf bir denetim ve sağlam bir tahsilat sistemi çerçevesinde yapılmalıdır.
Su yönetimi keyfî değil, bilimsel, planlı ve sürdürülebilir bir anlayışla yürütülmelidir.
Siirt’in susuzluğu karşısındaki sessizlik, gelecekte bir damla suya hasret kalmanın yüksek sesli çığlığına dönüşebilir.
(Bu hatırlatma ve sorgulama yazısını, sonraki kuşaklar adına yazma sorumluluğumu yerine getirmek için kaleme aldım.)