Devlet, çeşitli yatırımlar için vatandaşın taşınmazına Anayasa’nın verdiği yetkiyle el koyuyor, karşılığında da bedel ödemeyi taahhüt ediyordu.
Bürokratik açıdan yapılması gereken aslında son derece basitti: Taşınmazın gerçek değeri tespit edilir, adil bir bedelle uzlaşılır ve süreç ilerlerdi.
Ancak konu Siirt olunca bu sade süreç karmaşıklaşıyor, taşınmazın gerçek piyasa değerini belirlemek güçleşiyordu.

Kıymet takdir komisyonları çoğu zaman inisiyatif almaktan uzak davranıyor, taşınmazlara piyasa değerinin oldukça altında teklifler sunuyordu.
Hâl böyle olunca vatandaş çareyi mahkemeye gitmekte buluyordu. Beklentisi ise nettir: Emeğinin, toprağının, mülkiyet hakkının karşılığını almak.

Biz avukatlar da mahkemede iki temel sorunla karşılaşıyorduk. İlki, emsal satış bulmadaki güçlüklerdi.
Çünkü vatandaşlar taşınmazlarını daha az vergi ödemek için genellikle güncelliğini yitirmiş belediye rayiç bedelleri üzerinden satışta beyan ediyordu. Bu durum bilirkişilerin sağlıklı değer tespiti yapmasını zorlaştırıyor, müvekkillerin de ciddi hak kayıplarına uğramasına yol açıyordu.

Daha ilginç ve düşündürücü olan ikinci sorun ise güçlü olduğumuzu sandığımız bir alanda, yani fıstıkta karşımıza çıkıyordu.

Kamulaştırılan taşınmazların büyük kısmı fıstık bahçeleriydi. Üretici müvekkillerimiz, 30 yaş ve üzeri fıstık bahçelerinden dönüm başına 200–300 kilogram ürün aldıklarını söylüyordu.
Bilimsel araştırmalar da Siirt fıstığının Antep fıstığından daha yüksek verim verdiğini ortaya koyuyordu.
Fakat mahkemelerde esas alınan kaynak, bambaşka bir tablo çiziyordu: Tarım İl Müdürlüğü’nün her yıl güncelleyerek hazırladığı “ürün ortalama verim cetvellerine” göre, Siirt’te fıstığın dönüm başına maksimum verimi o dönemlerde 180 kilogramdı. Bugün ise bu rakam maksimum 150 kilograma düşmüş.
Yani sorun ya da terslik hâlâ aynı şekilde devam ediyor.

(Gel de durumu müvekkile anlat! )

Bu cetveller, mahkeme kararlarının temelini oluşturuyordu. Hiçbir bilirkişi, bağ ne kadar verimli olursa olsun, bu değerin üzerine çıkamıyordu.

Konunun muhatabı Tarım İl Müdürlüğü’ne sorumluluğu tamamen yüklemek doğru olmaz. Onlar durumu şöyle açıklıyordu:

“Bu çizelgeleri üreticilerden gelen bilgilere dayanarak hazırlıyoruz. Ancak üreticiler verim konusunda çoğu zaman net ve tutarlı bilgi vermiyor. Üstelik birçok fıstık üreticisi bağlarından düşük verim alıyor. Geleneksel yöntemlerle üretim yapılıyor. Bu da ortalamayı aşağı çekiyor.”

Siirt’te Fırın, Market ve Lokantalar Denetimden Geçti
Siirt’te Fırın, Market ve Lokantalar Denetimden Geçti
İçeriği Görüntüle

Bu açıklama, sorunun aslında çok katmanlı olduğunu gösteriyor.
Evet, üretici verim beyanında hassas davranmıyor olabilir.
Evet, bazı bahçelerde verim gerçekten olması gerekenden düşük.
Ancak bu tablo, yüksek verimli bahçelerin de ortalamaya kurban gitmesine ve gerçek değerinin altında kamulaştırılmasına yol açıyor.

Gaziantepli fıstık üreticileri dönüme 300–350 kilogram verim alıp bu yöndeki kararları Yargıtayca onatabilirken, Siirtli başarılı üreticiler bile dönüme 150 kilogramı kabul ettiremiyor.
Aynı tarım ürünü, benzer toprak, aynı emek… Üstelik Siirt fıstığı her yıl ürün vermesine rağmen aradaki fark fahiş düzeyde.

Buradaki temel sorun yalnızca bir “rakam farkı” değildir; bilgi eksikliği, profesyonelleşememe, örgütsüzlük ve veri güvensizliğidir.
Haliyle Fıstık Borsası, Fıstık Araştırma Enstitüsü ve profesyonel bir üretici birliği bulunmaması da önemli bir eksikliktir.
Bu nedenle üreticilerin büyük bölümü, Tarım İl Müdürlüğü’nün hazırladığı cetvellerin neden tutulduğundan ve nasıl kullanıldığından dahi habersizdir.
Oysa bu veriler; mahkemelerde, bilirkişi raporlarında, yani üreticinin kaderinde belirleyici rol oynuyor.
Bu yüzden resmî kurumların sahadan doğru ve güncel veriye ulaşması, üreticilerin ise bilgiyi açık ve tutarlı şekilde paylaşması büyük önem taşıyor.
Çünkü istatistikî veri yalnızca bir sayı değil; adaletin dayandığı zemindir.

Sonuçta olan yine üreticiye oluyor.
Fıstığın geleceği, toprağındaki bereket kadar üretici bilincindeki sağlamlıkla da ölçülür.

İşte tam da bu yüzden artık şu soruyu yüksek sesle sormanın zamanı geldi:
Fıstığın hukukuna sahip çıkacak mıyız?

Fıstık bu toprakların emeği, alın teri ve geleceğidir.
Ve bu geleceğin hakkı; tarlada, birliklerde, borsalarda, üreticinin farkındalığında korunabildikten sonra mahkemede korumak kolaydır.

Önce üretici, artık nerede hata yaptığını sorgulamalı; verimini nasıl artırabileceğini araştırmalı ve en önemlisi bilgiyi doğru, net, tutarlı biçimde paylaşmalıdır.
Sonra Tarım İl Müdürlüğü yerelde daha fazla bilgilendirme yapmalıdır.
Ve son olarak, Tarımda İhtisas Üniversitesi olan Siirt Üniversitesi varlık sebebine uygun şekilde harekete geçmelidir.
Akademisyenler, ziraat mühendisleri ve üretici birlikleri bu zincirin etkin halkaları olmalıdır.

Toprakta ve sahada hakkını veremediğimiz fıstığın, mahkemedeki dosyada adaleti de eksik kalır.