Ahlak dediğimiz şey,
Aslında bir toplumun gizli anayasasıdır.
Kağıtlara yazılmaz, mahkemelerde okunmaz,
Her bireyin iç sesinde, vicdanında yankılanır.
Peki koca bir toplumun ahlakı nasıl bozulur?
Bu soru bana kalırsa
Siyaset kitaplarından çok,
Hayatın tam ortasında aranması gereken bir cevaba sahiptir.
Bir toplumun ahlakı,
Kanun kitaplarında değil,
Çocukların gülüşlerinde,
Yaşlıların bakışlarında saklıdır.
Örneğin yoksulluk bozmaz ahlakı.
Çünkü insan ekmeğini paylaşarak da onurlu kalabilir.
Hak edilmiş zenginlik de tek başına bozmaz ahlakı.
Asıl çürüme,
Yanlışın doğru gibi gösterildiği yerde başlar.
Önce küçük bir yalan düşer hayata,
“Önemli değil” deriz.
Sonra rüşvet torpil gelir,
“Herkes böyle yapıyor” deriz.
Ve bir sabah uyanırız ki,
Herkes kolay yoldan para kazanma peşinde,
Çalışmak enayilik olmuş,
Dürüstlük küçümsenmiş,
Ahlaklı insanlar “namus budalası” olarak aşağılanmış.
Yolsuzluk, hırsızlık haberlerine
“Bu zamanda kim çalmıyor ki?”,
“Çalıyor ama iş de yapıyor” dendiğinde.
Bir toplumun ahlakı,
Adalet terazisi yamulduğunda titrer.
Haklı değil, güçlü olanın kazandığı bir yerde
Toplumun kalbi sessizce kırılır.
Yanlış alkışlanır,
Doğru dışlanır,
Utanma duygusu evini, mahalleyi, şehri, ülkeyi terk eder.
Ahlak, en çok da çocukların gözlerindedir.
Onlar büyürken öğrenir:
“Çalışarak mı ilerlenir, yoksa birilerini tanıyarak mı?”
Verdikleri cevap,
Toplumun geleceğini fısıldar.
Bir toplumun ahlakı,
Ancak yanlışların kanıksandığı zaman bozulur.
Çünkü yanlışı görmek umut demektir;
Yanlışa alışmaksa bir toplum için çöküşün ta kendisi.
He bir de ahlak varsa bozulur
Hepimiz biliyoruz ki “Olmayan şey bozulmaz”
Ve biz,
Olan bitene
Her sustuğumuzda,
Her göz yumduğumuzda,
Çöküşü hızlandırmak adına
Bir tuğla daha çekeriz o büyük ve ulvi yapının altından.
Ez cümle;
Kusura bakmayın ama;
Yolsuzluk yapanları, sahtekârları, hırsızları seçen ve destekleyen bizler,
“Artık sadece kurban değil, aynı zamanda suç ortağıyız.”