Bu haber kez okundu.

Dr.Sadık Top’un Kaleminden, Prostat Kanserinin Erken Tanısında Laboratuvarın Rolü
banner229

 Prostat bezi sadece erkeklerde bulunan ve asıl görevinin ne olduğu bugün için tam olarak bilinemeyen bir dokudur. Prostat kanseri, orta yaş ve üstü erkeklerde, en önde gelen sağlık sorunlarından biridir. Yaklaşık son elli yıldır, erkeklerde kanserden ölüm nedenleri arasında,  akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer almaktadır.

   Prostat kanseri, çoğu kez hiçbir belirti göstermeden sinsi bir şekilde ilerler, belitiler ortaya çıkıp hastalar doktora başvurduklarında, kanser çok ilerlemiş, başka dokulara da sıçramış (metastaz) ve bu yüzden de tedavisi imkânsız ya da güç duruma gelmiş olabilir. Başka bir söylemle, tanı konulduğunda, bazen iş işten geçmiş olabilir.

    PROSTAT KANSERİNDE LABORATUVAR

    Prostat kanserinin tanısında 25–30 yıl öncesine kadar (1970'lerin sonu-1980'Ierin başında) hastalara yalnızca rektal muayene ve biopsi ile teş­his konabiliyordu. Ancak,  teşhis anında hastalığın lenf bezlerine ve prostat dışına yayılmış olma ihtimali oldukça yüksekti. Tanıda klinik laboratuvarın önemli bir katkısı olamıyordu. En çok istenen test, prostat kanserinde kanda yükselen “prostatik asit fosfataz” enziminin ölçülmesiydi. Bununla birlikte, bu enzim sadece prostat kanserlerinde değil, prostatın iyi huylu büyümelerinde (Benign prostat hipertrofisi) ve başka birçok hastalıkta, hatta ürolojik muayene sırasında yapılan rektal tuşede bile kanda yükselir.

   1971 yılında bir grup bilim adamı, prostat bezinde üretilen ve kanda da bulunan bir protein keşfettiler ve bunu "Prostat spesifik antijen (PSA)” olarak adlandırdılar. Bu proteinin prostat kanserinde kanda çok yükseldiğinin gösterilmesiyle birlikte, prostat kanserinin tanısında, evrelendirilmesinde, tedavi sürecinde ve tedavi sonrasında hastalığın izlenmesinde büyük aşama kaydedilmesine olanak sağlayan en önemli tümör belirteci olmuştur.

     Bugün Total PSA ve serbest PSA gerek devlet  hastanelerinde, gerekse özel hastanelerde MEIA, FPIA, ECLIA  gibi çok güvenilir yöntemlerle 1 saat içinde ölçülebilmektedir. 

ERKEN TANIDA PROSTAT SFESİFİK ANTİJEN (PSA) ROLÜ

   PSA, ilk kez 1971’de bulunmasına karşın 1980’in sonlarına doğru yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır. Süreç içersinde yapılan birçok bilimsel araştırmadan elde edilen verilere dayanılarak, eğer bir kişide PSA düzeyi gittikçe artıyorsa, bu kişinin prostat kanserine yakalanma riskinin yüksek olduğu sonucuna varılmıştır. Başka bir söylemle, PSA, prostat kanseri icin yüksek riske sahip erkeklerin erken teşhisinde çok etkin bir testtir.

İstatistiksel olarak, PSA değeri 50 yaş üstü erkeklerin % 10'unda 4 ng/mL'den (Normali: 0-4 ng/mL) ve % 20'sinde 2.5 ng/mL'den yüksektir. Bu bireyler aynı yaş grubunda, daha düşük PSA değerlerine sahip % 80 erkeğe göre prostat kanseri açısından daha riskli olabilirler ve takip edilmelidirler. Doğal olarak, böyle bir izlemenin sonucunda, prostat kanserine bağlı ölümlerde azalma olması beklenir. Nitekim, Avrupa ülkelerinde ve ABD’de yapılan istatistiklerde PSA'nın kullanıma girmesiyle erken tanı konulduğundan prostat kanserine bağlı ölümler de azalma olduğu saptanmıştır.

Örneğin, ABD'de prostat kanserine bağlı ölümler 1992'den günümüze % 4 oranında azalmıştır. Avrupa’da yapılan bir çalışmada da, PSA taramaları başladıktan sonra prostat kanseri olan hastaların ölüm oranlarında % 31’lik bir azalma, metastazla başvuran hasta oranlarında da % 80'e varan düşmeler görülmüştür. (New Engl J Med 2009;360:1310-9 and 1320-8)

    Prostat kanserinden ölüm oranlarındaki azalma, hastalığın erken evrede, tedaviye elverişli durumdayken teşhis edilebilmesine ve etkin tedaviye bağlıdır. 1982'de lokalize prostat kanserli erkeklerin yalnızca %'7si ameliyata elverişli durumdaydı ve radyoterapi iyileşme için yeterli olmuyordu. Oysa 1990'larla birlikte, yani PSA'nın rutin laboratuvar testi olmasıyla birlikte, erkekler daha erken evrede, daha tedavi edilebilir durumdayken prostat kan­seri teşhisi aldı, ameliyat oldu ve radikal prostatektomiye (cerrahi girişimle prostat dokusunun çıkarılması) bağlı yan etkiler daha az ortaya çıktı.

     Kuşkusuz, ölüm oranlarındaki azalma PSA taramasıyla erken teşhise, dolayısıyla erken tedaviye bağlı olduğu kadar cerrahi, radyoterapi ve hormon tedavilerindeki gelişmelerle de ilişkilidir. Bununla birlikte, ölüm oranlarındaki azalma büyük ölçüde PSA taramalarına bağlanmaktadır. Çünkü, PSA’dan önce de en etkin tedavi yöntemi olan radikal prostatektomi uygulanıyordu, ama ölüm oranlarında bir azalma söz konusu değildi. 

    Ayrıca, prostat kanserli bir hastada kan PSA düzeylerinin çok artması, hastalığın ilerleme ve yayılma hızının da arttığını göstermiştir. Başka bir söylemle PSA, tümör evresi ile olan ilişkisi ve artmış PSA düzeyiyle artmış pros­tat kanseri gelişim riski baglantısı nedeniyle en popüler tümör belirtecidir. Bu nedenle, son 20 yıldan beri tüm dünyada prostata özgü tümör belirteci olarak orta yaşın üzerindeki erkeklerde tarama amacıyla çok yaygın olarak kullanılmaktadır.

Özet:

  Prostat kanseri sessiz olarak oluşabilmekte ve teda­vi edilemez safhaya geçmeden önce uzun bir süre tedavi edilebilir biçimde seyretmektedir. "Agresif" prostat kanserini önlemenin ve etkin biçimde tedavi edebilmenin henüz kesin bir  yöntemi yoktur. Bu verilerden yola çıkarak, prostat kanserine bağlı komplikasyonları ve ölümü azaltmak için bu hastalığın erken teşhisinin ne kadar gerekli olduğu açıktır.  Erken teşhisin en et­kin metodu da PSA taramasıdır. Henüz PSA'dan daha üstün bir tarama testi yoktur.

   PSA’nın rutin kullanıma girmesiyle, şikayeti ya da bulgusu olmayan erkeklerin taranması, böylece prostat kanserinin erken teşhisi ve erken tedavisinin sağlanmasıyla, hastaların sağkalım sürelerinin ve yaşam kalitelerinin arttırılabilmesi olası hale gelmiştir.

    Kanserle ilgili olmayan biyolojik faktörler, PSA'nın bireysel ve bireylerarası gösterdiği biyolo­jik değişkenlik, yaş, prostat hacmi, muhtemel prostat iltihabı gibi ve bazı analitik-ölçümsel nedenler PSA konsantrasyonlarını etkilese de, halihazırda PSA'nın alternatifi bulunmamaktadır.

Sonuç:

PSA testi erkeklere daha önceden sahip olmadıkları bir seçim şansı sunmaktadır:

40 yaşından itibaren ya testi yaptırıp erken teşhis ve tedaviden yararlanırlar, ya da hiçbir şey yapmadan riski göze alır ve iş işten geçtikten sonra teda­vi umudu ararlar.

  Dr. Sadık Top 

Klinik Biyokimya Uzmanı 

Özel Siirt Hayat Hastanesi

                                                                                                                                                                                         

                                                                                         

                                                                                                

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.