Bu haber kez okundu.

Dr. Haluk Sağlamtimur, Başür Höyük Kazılarını Anlattı
banner229

Başur Höyük'te yürütülen kazılarda elde edilen 'kurban edilmiş iki çocuk' iskeleti medyada sansasyonel bir şekilde verilince, kazı başkanı Dr. Haluk Sağlamtimur'a işin aslını sorduk... Sağlamtimur kazıda gerçekte nelerin ortaya çıktığını ve bunların ne anlama geleceğini anlattı.       

Ilısu Barajı ve HES Projesi kapsamında 2007 yılından bu yana kazı çalışmalarının devam ettiği Siirt, Başur Höyük kazısından elde edilen veriler, Anadolu ve Mezopotamya tarihini aydınlatmaya devam ediyor. Kazı son olarak Dr. Haluk Sağlamtimur ve İngiliz antropolog Dr. Brenna Hasset tarafından İngiltere’de yayınlanan makalede, Başur Höyük’te ortaya çıkarılan mezarların iskeletleri üzerinde yapılan araştırmalar sonucu yaklaşık 5 bin yıl önce ‘çocukların kurban edildiğine dair’ kanıtlar bulunduğu iddiasıyla gündeme geldi.

İngiltere ve Türkiye basınına yansıyan bu iddianın doğruluk payını, elde edilen bulguları, yapılan çalışmaların geleceğini Haluk Sağlamtimur’a sorduk.

‘İKİ KÜÇÜK ÇOCUKTA DARBE İZLERİNE RASTLANDI’

Başur Höyük kazısının da içinde olduğu projeyi biraz anlatabilir misiniz? İngiltere ile bağlantısı nedir?

Başur Höyük, Ilısu Barajı ve HES Projesi kapsamında bölgede arkeolojik kurtarma kazısı yapılan 23 yerleşim yerinden birisi. 2011-2015 arasında höyüğün güneydoğu yamacında toplam 17 adet mezar açtık. Bu mezarlar Karbon 14 sonuçlarına göre, Erken Tunç Çağı I ve M.Ö. 3100-2900 yılları arasına tarihleniyor.

2015 yılı kazı sezonunda İngiltere Doğa Tarih Müzesi’nden (Natural History Museum) gelen uzman antropologlar ekibe katılarak 90 iskelet üzerinde çalışma yaptılar. Mezarlardan birinin içinden bir erişkin, iki de çocuk iskeleti geldi. Mezarın hemen dışında ise 8 bireye ait iskelet bulundu.

Antropologlar bu iskeletlerde detaylı çalışmalar yaptılar. Bu mezarların dışında yatan 8 bireyden iki küçük çocuğun kafasında ve femur kemiğinde (uyluk kemiği) darbe izine rastlandı. Çocuklardan birinin özellikle kafatası şiddete maruz kalmıştı. Diğer bir çocuk iskeletine ait femur kemiğinde ise büyük olasılıkla sert bir nesne ile yapıldığını düşündüğümüz bir iz vardı.

İskeletlerin DNA ve diğer analizleri için İngiltere’ye yapmış olduğumuz proje başvurusu bu ay kabul edildi. Haziran ayının başında İngiltere’de yayınlanan arkeoloji dergisi Antiquity’de mezarlar hakkında Dr. Brenna Hasset’le bir makale yayınladık.

Hem projenin başlangıcı hem de makalenin yayınlanması aynı anda olunca, Doğa Tarih Müzesi bir basın açıklaması yaparak projenin başladığını ve makalenin yayınlandığını bilim dünyasına duyurdu. Yani haber ve makale aynı döneme denk geldi. Dolayısıyla projenin analizlerinin yapılacağı İngiltere’deki proje ortaklarımız tarafından bir açıklama yapılmış oldu. Bizim proje ve İngiltere ile bağlantımız budur.

Başur Höyük’te yapılan kazılarda ortaya çıkarılan mezarlar ve bulgular arkeoloji ve tarih bilimi açısından neden bu kadar önemli?

Şöyle ki; yine benzer bir şekilde, 1922 ile 1934 yılları arasında kazı çalışmaları yapılmış olan Mezopotamya’daki Sümer kenti Ur’da 1840 adet mezar açılmış ve 17’sinin kral mezarı olduğu anlaşılmıştı. Bu mezarlarda da insan kurban edildiğine dair izler vardı.

Açılan kral mezarları ile bağlantısı olduğu bilinen ve ölüm çukuru olarak adlandırılan bir mezarda ise, kral ve yöneticileri ile birlikte bir çukura toplu halde gömülen 74 iskelet tespit edilmişti. Edinilen bulgulara göre bu insanlar mezara gömülmeden önce uyuşturulmuş ya da canlı canlı gömülmüştü.

Dr. Sağlamtimur Başur Höyük kazılarını anlattı…

Toplu gömünün neden yapıldığı düşünüldüğünde, kralın askerleri ya da hizmetçilerinin krala öteki dünyada da hizmet etmesi gibi bir ritüelin uygulanmış olması ilk akla gelendir. Bu anlamda bakıldığında insan kurban etme, Mezopotamya’da neredeyse bir asırdır tek başına duran bir olguydu. Daha sonra aynı mezar tipi Malatya, Arslantepe’de bulundu. Oradaki insanlarda da başa ya da bedene alınmış darbeler vardı. Başur Höyük’te ortaya çıkan mezarların önemi buradan ileri geliyor.

‘ANLATMAK İSTEDİĞİM ŞEY BU DEĞİLDİ’

Kazının bilimsel sonuçlarının İngiltere’de gündeme gelmesinin ardından Türkiye basınına yansımaları nasıl oldu?

İngiltere’de bu derece gündeme gelmesi, Ur kral mezarlarının keşfinden 90 yıl sonra yaklaşık 800 km. güneyde bu bilginin ikinci defa teyid edilmesi ile ilgili. Aradaki bu süre içinde böyle bir arkeolojik veri ile karşılaşılmadığı için doğal olarak bulgular büyük bir heyecan yarattı. Sonuçta eldeki bilgiler, bir kazıda ortaya çıkarılan bulgular ve bilimsel olarak ulaşılmış sonuçları y

Ancak Türkiye’de benden bu konuda açıklama isteyen basın, konuyu biraz daha popüler hale getirerek aktardı. ‘Katliam’ denildi, ‘dehşet’ denildi… Bu nedenle Türkiye’deki okura ne yazık ki doğru bir şekilde yansımadı. Şu an ortada dolaşan haberin benim açıklamamla hiçbir ilgisi yok. Arkeolojik bir haber ancak böyle manipüle edilebilir. Bilgileri, doğrusunu anlamadığımız için manipüle ederiz. Benim anlatmak istediğim şey kesinlikle bu değildi.

Peki, sizin anlatmak istediğiniz neydi? Çalışmalar sonucu elde ettiğiniz bulgular gerçekte bize ne söylüyor?

Benim anlatmak istediğim şey, Başur Höyük kazısıyla beraber, Mezopotamya’da kompleks toplumlar gelişirken orada yaşayanlara iktidarın gücünü bu şekilde gösterdiğinin ve iktidarının devamlılığı için insan kurban etme ritüeli gerçekleştirildiğinin kanıtlarına ulaşılmasıydı.

Başur Höyük’te izlerine rastlanan insan kurban etme ritüelini, katmanlı toplumlarda iktidarın bir gücü ve gösterisi olarak tanımladık. Mezarlar içine hem maddi malzemeler bırakmaları hem de çocuk denilebilecek yaşta insanları gömmelerinin, daha hiyerarşik bir toplum inşa etmenin önemli bir yolu olduğunu düşündük. Bunlar arkeolojide konuşulan ama kanıtlaması kolay olmayan düşüncelerdi; tabii ki bu konular üzerine incelemelerde bulunmaya ve çalışmaya devam edeceğiz.

Kısacası kazıdan elde edinilen bu arkeolojik bulgular; bunun günümüzden 5 bin yıl önce, Ur kral mezarlarından da yaklaşık 700-800 yıl önceye ait bir dönemde yaşamış olan bir toplumun iktidar ve güç gösterisi olduğuna, ama bu ritüelin zor kullanılarak değil gönüllü olarak yapıldığına işaret ediyor. Bu bir feda etme geleneği aslında. Krala canını bağışlarsın; bundan öte bir ritüel söz konusu bile olamaz. Haberin özü budur.

‘BAŞUR’UN HİKAYESİ DE BU OLDU’

Türkiye’deki baraj kazılarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu güne kadar elde edilen bulguları göz önünde bulundurduğumuzda Başur Höyük’ü diğerlerinden öne çıkaran unsurlar neler?

Açıkçası Türkiye’de baraj kazılarındaki kültürel koridor daha çok Fırat Nehri ile ilgiliydi, çünkü daha önceki yıllarda kurtarma kazısı yapılan birçok yerleşme Fırat Havzası’ndaydı. Dicle üzerindeki kültürlerden haberimiz yoktu, ama Ilısu Barajı’nın yapılmasıyla birlikte Dicle Nehri’nin içinden aktığı Dicle Havzası’nın da artık hem Anadolu hem de Mezopotamya ile ilişkisi olan tüm dönemler boyunca bir kültür aksı olduğu görüldü. Yapılan kazılarla bölgenin M.Ö. 10 binden, günümüze kadar çok yoğun bir yerleşime sahne olduğu açığa çıktı.

Elde edilen bilgiler, bir takım eksik noktaları tamamladı. Yani bizim Mezopotamya ile ilişki kurabileceğimiz iki tane ana hat vardı. Biri Fırat, diğeri Dicle… Yakın zamana kadar Dicle Havzası’ndaki araştırmalardaki boşluğu Ilısu Barajı kurtarma kazıları doldurmaya çalıştı. Biz, şimdi bu kazılarla beraber Dicle’yi de anlamaya başladık, artık bu bölge için dönemsel sıralama yapabiliyoruz. Proje bittiği zaman bütün bu veriler üzerinde tartışıp bunun üstüne yoğunlaşacağız.

Her kazı o bölgedeki kültürel boşluğu doldurur. Başur Höyük’ü farklı kılan da M.Ö. 5 bin yılından itibaren yerleşilmiş olması ve bölgede diğer höyüklerde göremediğimiz yoğun bir Geç Uruk ve Erken Tunç Çağı I yerleşimi ve mezarların olması. Yani mezarlardaki insan kurban edilme olayı bunlardan sadece bir tanesi. Her kazının bir hikayesi olduğu gibi Başur’un hikayesi de bu oldu.

Bu tarihlerde çocuk ölümleri nasıl bir kurban ritüeli ile gerçekleşmiş? Bunu destekleyen başka kanıtlara rastladınız mı yoksa sadece kemik ve bıçak izlerinden yola çıkarak mı bu kanıya varıldı?

Bu bir ön çalışma, detaylı bilgiye yapılacak olan analiz, inceleme ve araştırmalar sonucunda ulaşılacak. Mezarın içindeki 3 iskeletin haricinde mezarın dışında da 8 iskelet var. Buluntular açısından baktığımız zaman sosyal statü olarak içeridekilerden çok farklı değiller. Şimdi yapılacak analizlerle dışarıdakilerle içeridekiler arasındaki ilişkinin ortaya çıkarılmasını hedefliyoruz.

Burada bir tören olduğu çok açık, örneğin iki mezar var, içi ağzına kadar eşya dolu ama iskelet yok; İslamiyet’teki gıyabında gömü törenine benziyor. Burada yapılmış olan ritüel iktidarın kendi varlığı için bir sunu töreni gibi görünüyor. Bu ritüel olasılıkla takvimi olan bir gün gibi günler öncesinden hazırlanıyor. Mezarların içindeki çok farklı nitelikteki eserler, tören için buraya başka coğrafyalardan gelindiğini gösteriyor. İçinde 3 gencin iskeleti olan bir mezarda neden 122 tane mızrak ucu var? Ölen çocuksa, çocuğa dair buluntular beklemek lazım. Bunlar birer veri ve bunlar üzerinde daha çok çalışmamız gerekiyor.

Tüm bu elde edilen veriler ışığında Başur Höyük mezarları ile Mezopotamya’daki benzerleri arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?

Ur mezarları iyi bir örnek ve 90 yıl sonra biz Ur mezarlarının benzerlerini bulduk. Ur’daki kral mezarları daha farklı, bizdekiler daha yerel yansımaları gibi duruyor ancak mantık aynı. Malatya, Aslantepe’de benzer mezarlar var, ancak Arslantepe kazı ekibi o mezarların hemen dışında bulunan bireylerin kurban edildiğine dair henüz kesin bulgular elde edemediler. Türkiye’deki kazılarda antropolojik veriler tam olarak incelenemiyor. Bu sorunun aşılması için arkeoloji yanında arkeometrik çalışmalara da önem vermemiz lazım.

Bahsettiğiniz karşılaştırmalı çalışmalar veriler gelmeye başladıkça ve bilgiye ulaştıkça farklı bilim dallarıyla yapılacak. Çünkü yeni arkeolojide artık tarihte insanların ne yediği, ne içtiği veya toplumsal yapıları da önemli hale geldi. Uzmanlarıyla birlikte disiplinler arası bir çalışma yöntemini kabul etmek ve kazıdaki verilere bu gözle bakmaya çalışmak işleri kolaylaştıracak, aradaki doğru ilişkiyi açıklamak mümkün olacaktır diyebiliriz.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.